CGTN / Djoomart Otorbaev

Daha önce salgının gelişimi konusundaki makalemde, aşıların gelişmesi ve aşılama kampanyasının başlamasıyla bağlantılı olarak iyimserliğin oluşmasına rağmen, muhtemelen virüsle aylarca değil, yıllarca yaşamaya devam edeceğimizi yazdım. İnsanlık tarihindeki en iddialı aşılama programıyla bile, hastalığın hızla yenilmesinin niçin mümkün olmayacağına ilişkin birkaç sebep var. Bu makalede, 2021 yılında salgınla mücadelesinde insanlığın karşılaşacağı birkaç kritik sorunu daha da ayrıntılı ele almak istiyorum.

Bariz sebeplerden, aşılar dünyada eşit miktarda dağıtılamaz. Tıpkı, virüsün renkli bir enfeksiyon görünümü yaratması gibi, aşıların da düzensiz kullanımı kısa sürede daha fazla farklı “bağışıklık adaları” üretecektir. Zengin ülkelerin bu “adaları” yoksul ülkelerden daha erken oluşturacağı ortadadır. Tek bir ülke içinde bile, aşılama kampanyası farklı biçimde dağıtılacaktır. Sonuç olarak, elde edilecek bağışıklık, büyük kentler ile küçük kırsal yerleşimler içinde doktorlar ve öğretmenler gibi farklı “öncelikli” grup çeşitleri, farklı yaş grupları arasında önemli ölçüde çeşitli olacaktır. Hem sağlıklı hem de hastalanmış insanlar, bu kümelerin hem içinde hem de arasında hareket edecektir. Bu süreçler, bireysel aileler seviyesinde bile meydana gelecektir. Pratik uygulamanın gösterdiği gibi, tam bir karantina deneyimi, Çin ile Vietnam gibi oldukça organize ve disiplinli ülkeler hariç, iyi işlemeyecek. İnsanların “başarılı” ve “dezavantajlı” bölgeler arasında devam edecek, yer değiştirmeleri hastalığın kontrol edilmesine ilave kaos ekleyecektir.

KÜRESEL SALGIN HANGİ EK VE BEKLENMEDİK SORUNLARI ORTAYA ÇIKARDI?

Küresel salgın hangi ek ve beklenmedik sorunları ortaya çıkardı? İnsanlık salgın yüzünden hangi uzun vadeli “travma” ile karşılaşabilir?

Uluslararası Hemşireler Konseyi’nin son araştırmaları, dünya çapında 4 milyon sağlık hizmeti çalışanları arasında 20 binden fazlasının Covid-19 salgınından ölmüş olabileceğini gösteriyor. Birçok ülkede sağlık hizmeti çalışanları yorulmuş durumda. Bütün bir yıl boyunca ve neredeyse durmaksızın hastalıkla mücadele ediyorlar ve bunu genellikle moral ve malzeme desteği olmaksızın yapıyorlar. En gelişmiş ülkelerde bile, sağlık kurumlarının görevlileri fiziksel kapasitelerinin eşiğinde bulunuyorlar. Sonuç olarak sağlık çalışanları kitlesel olarak işten çıkarılmaya başladı. Son tahminlere göre, dünyanın en zengin ülkesi ABD’de, kırsal kesimlerdeki hastanelerin beşte biri geçen yıl kapatıldı. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), hastanelerin 150 binden daha fazla hemşire ihtiyacı bulunuyor. Geçen yıl kasım ayı ortası itibarıyla ABD’deki hastanelerin yüzde 20’sinden fazlasında personel eksikliği bulunuyor.

Aynısı kronik hastalıklar için de geçerli. SARS-CoV-2 bulaşmış birçok hasta, “uzun Covid-19” adı verilen devam eden ve ızdıraplı belirtileriyle haftalarca hatta aylarca mücadele ediyor. Aşırı yorgunluk, psikolojik ve hafıza sorunları ile küçük faaliyet patlamalarından sonra meydana gelen ani enerji kaybı dâhil. Bazı araştırmalara göre, hastalık bulaşmış bütün insanların dörtte birinden yarısına kadar eğer birkaç değilse bile, bir ay süren en az bir belirti gösterdiği tahmin ediliyor. Uzun süre Covid-19 hastası olan kimselere bazen “uzun mesafe taşıyıcılar” deniyor. Bazı “uzun mesafe taşıyıcılar” yakında hastalıklarının ilk yılına girecekler.

ABD’DEKİ HASTANELERİN YÜZDE 20’SİNDEN FAZLASINDA PERSONEL EKSİK

SARS-CoV-2 virüsünün etkisi, büyük ölçekli aşılamalardan sonra zayıflayacak olmasına rağmen, uzun süre aramızda kalmaya devam edecek. Örneğin, çocuk felci aşısı ilk 1950’li yıllarda geliştirildi, ancak çocuk felci, önemli ölçüde yok edilmeye yaklaşılsa bile, var olmayı sürdürüyor. Ne yazık ki, benzer süreç kızamık, verem ya da rahim ağzı kanseri dâhil olmak üzere, birçok diğer aşıyla önlenebilir hastalıklar için de söz konusu. Ya da nispeten yeni bir örnek vermek gerekirse, 2019 yılında dünya çapında 1,7 milyondan fazla insana HIV virüsü bulaştı, yıllardır bu virüsün bulaşmasını engelleyen ilaçlar var olmasına rağmen.

SARS-CoV-2 ile sonra ne olacağı da bağışıklık sistemimizin aşılara yanıtının nasıl olacağına bağlı olacak. Ve yine, bu virüsün aşılara “yanıtı” ne olacak. Bağışıklık sisteminin yanıtı bilinmediği ve tahmin edilemez olduğu için, şimdi virüsün nasıl gelişeceğini söylemek mümkün değil. Bireysel bağışıklığın oluşumu bilim insanları için en büyük gizem olmaya devam ediyor.

Örneğin, suçiçeği hastalığı ve kızamık gibi bazı virüsle ilgili hastalıklarda bağışıklık ömür boyu sürebiliyor. Ancak diğer birkaç hastalıkta bağışıklık daha erken bitebiliyor. Örneğin, bağışıklık sisteminin, gribe sebep olan virüslerle nasıl baş edeceğini bir yıldan az bir süre hatırladığını hepimiz biliyoruz. Veya başka bir ara örnek, MERS ve SARS gibi ölümcül koronavirüslere karşı bağışıklık sadece birkaç yıl sürebiliyor. 

AŞILANANLARDA YENİ VİRÜS NASIL BİR DAVRANIŞ SERGİLEYECEK?

Bazı bağışıklık uzmanları, şimdiki virüse bağışıklık süresinin bir yıl ve ömür boyu arasında bir yerde olabileceğini iddia ediyorlar. Bu virüsün, en az altı ay süren bağışıklık hafızasını harekete geçirdiği zaten açık olsa da küçük bir grup insana bu süreden daha erken sürede virüs yeniden bulaştı. Bağışıklık ömür boyu sürmeyebilir ve bir kişinin birkaç yıldan sonra yeniden aşı olmasına ihtiyaç duyulabilir. Bunların hepsi zamanla görülecek. 

Şimdi en büyük kaygı, birçok insan aşılandığı için yeni virüsün nasıl davranış sergileyeceği. Bilim insanları, virüsün mutasyona uğrayabileceğini, yani, genetik kodunda değişikliklere izin verebileceğini kanıtladılar. Örneğin, SARS-CoV-2 virüsünün yeni türü B.1.1.7 adlı virüs İngiltere’de tespit edildi. Bu virüs, onu daha fazla ve çok hızlı bulaşıcı hale getiren mutasyonlara uğradı.

SARS-CoV-2 virüsünün diğer mutasyonları da görüldü. Örneğin, Güney Afrika türü yeni aşıların “saldırısını” atlatmaya ve zaten bağışıklığı olan insanlara bulaşmaya çalışıyor. Virüs bu şekilde davranırsa, grip virüsü gibi, yani insanlığı sürekli olarak “fazla mesai yapmaya” zorlayacak durmadan değişen bir düşman haline gelebilir.