China Daily / Chen Weihua

Amerikalı yetkililer ve uzmanlar, ülkelerinin bozuk insan hakları sicilini kabul ettiklerinde bile, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) demokratik sisteminin kendi hatalarını düzeltebilecek şekilde kurulduğunu iddia ediyorlar. Bu tür bir söyleme rağmen, gerçekler onların iddialarını desteklemiyor.

Silahlı Şiddet Arşivi’ne göre, örneğin geçen yıl silahlı şiddette 20 bin kadar Amerikalı öldürüldü, bu rakam son 20 yıldaki en büyük rakamı temsil ediyor. Ayrıca 24 bin kadar kişi de silahla intihar etti.

ABD sistemi hatalarını kendi kendine düzeltebilseydi, birbiri ardına kitlesel silahlı saldırı olmazdı. Bunun yerine, bugün resim tamamen farklı olabilirdi. Üzücü gerçek şu ki, 16 Mart’ta Georgia eyaletinin Atlanta kentinde altısı Asyalı kadın olmak üzere 8 kişinin öldüğü silahlı saldırıdan sonra dört ya da daha fazla kişinin canına mal olan 30’dan fazla silahlı saldırı düzenlendi.   

ABD’de 2021 yılında Connecticut’da Sandy Hook ilköğretim okulunda 26 çocuk ve yetişkinin öldürüldüğü silahlı saldırıdan sonra o dönem ABD Başkanı Barack Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden’dan silah kontrol yasasında reform yapmak için bir görev gücüne başkanlık yapmasını istedi. Ancak o günden bu yana çok az ilerleme kaydedildi.

Birçok Amerikalı ilerleme kaydedilememesi nedeniyle büyük hayal kırıklığı yaşarken, Gallup şirketinin 2017 yılında yaptığı bir kamuoyu yoklaması, araştırmaya katılanların yüzde 58’inin yeni silah yasalarının silahlı kitlesel saldırılar konusunda çok az veya hiç etkisi olmadığına inandığını ortaya koydu.

Diğer ciddi insan hakları ihlalleri olan ırkçılık ve polis şiddeti geçen yıl Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin sert eleştirilerine maruz kalmıştı. Geçen yıl 25 Mayıs’ta Minnesota’de bir polis memurunun Afrikalı Amerikalı George Floyd’un boğazına basarak öldürmesinden sonra Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketi, ABD kentlerinde protesto gösterileri düzenledi. Silahlı şiddetin yanı sıra ırkçılık ve polis şiddeti de, Afrikalı Amerikalılara ve aralarında Asyalıların da bulunduğu diğer etkin gruplara karşı sıklıkla meydana gelen saldırıların kanıtladığı gibi ABD toplumunda sistemik ve daimi bir sorun haline gelmiştir. 

ABD’NİN İNSAN HAKLARI İHLALLERİ ULUSLARARASI TOPLUMUN TEPKİLERİNE YOL AÇTI. 

Irkçı gerilim ve eşitsizlik ocak ayında yayınlanan bir Pew raporuna da yansıdı. Rapor, eğitim, hanehalkı geliri, sağlık, konut sahibi olma, ortalama yaşam beklentisi ve refah söz konusu olduğunda Afrikalı-Amerikalılar ve İspanyolların beyazlara nazaran daha kötü durumda olduğunu gösterdi. Buna ek olarak, 2020 yılında 2,3 milyon ile dünyanın en büyük cezaevi nüfusuna sahip ABD’de, cezaevinde bulunanların yüzde 60’ını Afrikalı Amerikalılar ve İspanyollar oluşturuyordu.

Kadın haklarında çok fazla ilerleme kaydedilmesine rağmen, kadınların üreme hakları ABD’nin birçok yerinde ciddi saldırı altında bulunuyor. Yıllar önce Washington’da kürtaj karşıtı birkaç kişinin Planlı Ebeveynlik bürosunu ziyaret eden bir kadına hakaret ederek bağırdıklarına tanıklık ettim. Kötü bir şöhrete sahip Guantanamo Körfezi gözaltı merkezinin, yasa dışı ve süresiz gözaltı, insanlık dışı koşullar, işkence ve haksız yargılamalarla yaklaşık 20 yıldır uluslararası yasaları ihlal ettikten sonra halen açık olması gerçeği, ABD’nin kendi kendini düzelten herhangi bir mekanizmaya sahip olduğunu akla getirmiyor. Bu yüzden Uluslararası Af Örgütü, 2009 yılında ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın Münih Güvenlik Konferansı’nda, “Guantanamo Körfezi’ndeki gözaltı merkezini kapatacağız” sözüne atıfta bulunarak, ocak ayındaki raporunda ABD’yi insan hakları konusunda ciddi biçimde eleştirdi.

Küresel seviyede, özellikle Covid-19 salgınının zirvede olduğu geçen yıl, Küba, Venezuela, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere uyguladığı acımasız ekonomik yaptırımlar nedeniyle ABD’nin insan hakları ihlalleri, bu ülkelerde sosyoekonomik koşulları da kötüleştirdi, yerel nüfusları etkiledi ve uluslararası toplumun tepkilerine yol açtı. 

ABD’nin insan hakları ihlallerinin uzun listesi, ABD sisteminin hatalarını kendi kendine düzeltebilme yeterliliği olduğuna dair narsistik iddiayla kolayca açıklanamaz ve reddedilemez.