CGTN / Daron Acemoglu
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), federal asgari ücreti saat başına 7,25 dolardan 15 dolara çıkarma çabaları, Demokrat Parti’nin, Beyaz Saray ve Kongre’yi kontrol almasıyla hız kazandı. Bu tür bir adım ekonomik ve politik olarak anlamlı.
Ekonomistler, artık asgari ücrete eskisi gibi şüpheyle yaklaşmıyor. Daha önce işgücü piyasalarının kusursuz bir şekilde çalıştığı, böylece işverenlerin fiziksel sermaye yatırımlarının adil getirisinin üzerinde “rant” elde edecek tekel gücünü reddettiği düşünülürdü. Bu koşullar altında, temel ekonomi, yüksek asgari ücretin istihdamı azaltacağı tahmininde bulunuyor.
Ancak 1980’lerin sonlarından bu yana yapılan araştırmaların çoğu, kısmen yüksek asgari ücretlerin önemli işsizlik etkileri yarattığını bulamadı. İlk salvo California Üniversitesinden David Card, Princeton Üniversitesinden Berkeley ve daha sonra Alan B. Krueger’den geldi (kısmen Lawrence F. Katz ile ortak çalışma üzerine inşa edildi). Onların ufuk açıcı çalışması, “Efsane ve Ölçüm: Asgari Ücretin Yeni Ekonomisi” adlı kitapta özetlendi ve azalan istihdamın, asgari ücretteki yükselişleri takip etmediğini; aksine bazı durumlarda, ücret tabanları yükseldiğinde istihdamın gerçekten yükseldiğini ortaya koydu.
Bu bulgular o zaman tartışmaları kışkırtmış olmasına rağmen, daha büyük örneklere ve daha ince ayarlı deneysel yaklaşımlara dayalı ek kanıtlar onları doğruladı. Asgari ücret, istihdamı çok fazla azaltmazsa, hiç değilse, düşük ücretli işçilerin (McDonald’s ya da Walmart gibi) büyük işverenlerinin rant elde edecek piyasa gücüne sahip olduğu sonucuna varılabilir.
EKONOMİSTLER ASGARİ ÜCRETE ESKİSİ GİBİ ŞÜPHEYLE YAKLAŞMIYOR
Daha önceki ekonomi kaynakları da, asgari ücretten elde edilen diğer potansiyel kazançları da ciddiye almamış olabilir. Sonuçta, bu tür politikalar, düşük ücretli işçilerin kazançlarını yükseltmekten daha fazlasını yapabilir. Kendi çalışmam, asgari ücretlerin, düşük ücretli istihdamın cesaretini kırdığını ve daha yüksek ücretlerin, daha fazla güvenlik ve kariyer geliştirme olanakları ile iyi iş yaratma olanağı için ivme sağladığını gösteriyor. Şimdi, üniversite diplomasi olmayan işçiler için fırsatlar azaldığı için, çoğu esnek ekonomiye ve sıfır saatli sözleşmelere başvurmalıdır, bu tür bir ivme ihtiyacı daha da acil hale getirdi.
Doğru, bazı ekonomistler, asgari ücretlerin beceri eğitimi ve işçi verimliliğine yapılan yatırımların hevesini kırabileceğinden endişeleniyorlar. Ancak, London School of Economics’den Steve Pischke ve ben, “Genel Eğitimde Ücret ve Yatırımın Yapısı”nda çalışmasında, bu kaygıların abartılı olduğunu gösterdik. İşverenler, -ABD’de düşük ücret piyasalarındaki örneklerde olduğu gibi- rant elde ettiklerinde, işçilerini işten çıkarmadan, asgari ücretteki küçük bir artışı karşılayabilirler. Daha da iyisi, bir işveren çalışanlarına daha yüksek ücret vermek zorunda kaldığında, onların verimliliğini desteklemek için güçlü bir teşvike sahip olur.
Demokratlar daha yüksek bir asgari ücreti savunmak için zaten sağlam bir deneysel zemine sahipken, ekonomi dışı unsurlar düşünüldüğünde, bunu yapmak daha güçlü olacaktır. Filozof Philip Pettit’in açıkladığı gibi, insanlar, “sizi, diğerinin keyfi olarak dayatacağı bir konumda, bazı sorunlara karşı savunmasız bırakacak şekilde bir başkasının merhametinde” yaşamak olarak tanımladığı “hakimiyetten” kurtulmak için mücadele ederler. “Biri, keyfi olarak hükmetmeye tabi olduğunda, egemen durumdadır; potansiyel olarak değişken iradeye ya da bir başkasının potansiyel olarak kendine özgü yargılamasına tabi olmak.”
Bu tanım, insanlık tarihi boyunca kölelik içinde yaşamış olanların deneyimlerini anlatıyor.
Ancak James A. Robinson ve benim “The Narrow Corridor” adlı kitabımızda vurguladığımız gibi, her ne kadar Batı’daki birçok işçinin, işgücü baskılarının en acımasız biçimleri, iş güvenliğinin yokluğu ve kişinin ihtiyaçlarına yetecek kadar ücret konusunda artık endişelenmesi gerekmese bile, kişinin halen “hakimiyete” tabi olduğu anlamına gelmektedir.
Elbette, ne Pettit ne de James ve ben, bu noktayı anlayan ilk kişiler değildik. İngiliz refah devletinin mimarlarından biri olan William Beveridge, 1945 yılında, “özgürlüğün, hükümetlerin keyfi gücündeki özgürlükten daha fazlası anlamına geldiğini” savundu. “Ekonomik kölelikten, Want ve Squalor’a ve diğer sosyal kötülüklere özgürlük anlamına gelmektedir, herhangi bir biçimdeki keyfi güçten özgürlük anlamı taşır. Açlıktan ölmek üzere olan bir adam özgür değildir.”
Aynı şekilde, 1948 yılında kabul edilen, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23’üncü maddesi, şöyledir: “Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesini sağlayacak adil ve uygun bir ücrete sahip olmaya hakkı vardır.”
FEDERAL HÜKÜMET YENİ BİR TABAN BELİRLEMEK ZORUNDA KALACAK
Bu bilgiler ışığında bakıldığında, Demokratların asgari ücreti artırma ve işçi haklarının korunmasını genişletme çabaları, uzun süredir görmezden gelinen bir sosyal gündeme dönüş olarak görülmelidir. Eşitsizliğin giderek arttığı ve çok katmanlı bir ekonomide, eşit şartlar oluşturma ve hakimiyeti azaltma politikalarının vakti çoktan geçmiştir.
Her zaman olduğu gibi politika tasarımı önemlidir. Belirli bir noktada, federal asgari ücretin artırılması muhtemelen işsizliğe yol açacaktır ve New York ve Mississippi ya da Massachusetts ve Louisiana arasındaki yaşam maliyeti farklılıkları göz önüne alındığında, aynı asgari ücretin ülkenin bütün kesimlerinde uygulanıp uygulanmayacağını sorgulamak mantıklıdır. Bu yüzden, bazı ekonomistler, eyalet asgari ücretlerinin, yerel işgücü piyasalarında ortalama ücretlere göre ayarlanması çağrısında bulunuyor. Ancak, çoğu eyalet yönetimi kendi asgari ücretlerini yükseltme girişiminde bulunmadığı için, federal hükümet yeni bir taban belirlemek zorunda kalacak.
Daha yüksek bir federal asgari ücretin sembolik etkisinin yanı sıra güçlü bir ekonomik etkisi de olacaktır, ancak bu her derde deva bir ilaç değildir. İş yerlerinde söz hakkı ve güvenli çalışma ortamı olmadan, işçiler, işverenlerinin “keyfi idaresi” altında olmaya devam edecektir. Federal asgari ücreti yükseltmek, Demokratların, ABD Başkanı Joe Biden’ın ilk dönemde yasalaştıracağı tek önemli işgücü piyasası politikası olursa, çok şey başaramayacaklar ve hatta işverenlere, daha fazla işi otomatikleştirmesi için güçlü teşvikler yaratmış olabilirler.
Batı ekonomilerinin bugün karşı karşıya kaldıkları en büyük sorun, otomasyona fazla odaklanılması, yeni teknolojileri geliştirmek ve işçilerin faydasına işler için yetersiz çaba gösterilmesi yüzünden iyi iş sıkıntısıdır. Asgari ücretin yükseltilmesi, önemli bir ilk adımı temsil edebilir fakat buna, teknolojik değişimleri yönlendirmek ve daha iyi iş ile daha iyi çalışma koşulları oluşturmak için işçilere teşvikler sağlamak gibi politikalar eşlik etmelidir.