CGTN / Danny Haiphong

Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Siyasi Bürosu Üyesi ve Dış İşleri Merkez Komisyonu Bürosu Direktörü Yang Jiechi 6 Ekim’de İsviçre’nin Zürih kentinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile görüştü. İki taraf güvenlik, ekonomik ilişkiler ve diplomasi alanında birçok ortak kaygı konusunu ele aldılar. ABD’nin Alaska eyaletinde mart ayında Sullivan ve Yang arasındaki ilk görüşmeden farklı olarak, geçen hafta çarşamba günü her iki taraf karşılıklı anlayışa doğru olumlu bir adım olarak tanımlanabilecek yapıcı bir diyalog geliştirdi. 

Zürih’teki görüşme sırasında Yang, ikili ilişkilerin karşılıklı anlayış ve kazan-kazan iş birliği yaklaşımı yoluyla yeniden düzeltilebileceğine, ancak doğru yönde ilerlemek için Çin’in konumunun anlaşılması ve saygı gösterilmesi gerektiğine dair görüşünden geri adım atmadı. ABD’nin uygulamada ilişkileri düzeltmede taahhütte bulunup bulunmayacağı belirsizliğini koruyor. Yang ayrıca güçlü Çin-ABD ilişkilerinin bütün dünyada önem arz ettiğini teyit etti. İlişki çatışmayla karakterize edilirse, o zaman her iki ülke ve bütün dünya zarar görecektir. İlişki kazan-kazan iş birliği yönünde hareket ederse, her iki ülke ve dünya insanlığın karşı karşıya kaldığı iklim değişikliği gibi acil sorunların üstesinden gelmede artan bir kapasiteye sahip olacaktır.

KARŞILIKLI ANLAYIŞ VE KAZAN-KAZAN İŞ BİRLİĞİ YAKLAŞIMI

Yang’ın, Çin-ABD ilişkilerinin durumunun her türlü ilerlemeyi belirlediği görüşü gerçeklerce destekleniyor. Örneğin, ABD ekonomisi, Covid-19 salgını nedeniyle derin bir daralmaya sürüklendi. Bu durum, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan ABD’nin Çin ile devam eden ticaret savaşıyla kötüleşiyor ve birçok ABD şirketi arasında önemli kayıplara yol açtı. ABD’nin Huawei ve diğer Çinli teknoloji şirketlerine yönelik yaptırımları ABD ile dünyanın geri kalanında teknolojik yeniliği engelledi. Bu yaptırımlar, Çin’in iç işlerine müdahale eden ve egemenliğini baltalayan zarar verici ABD politikalarının sadece bir örneğidir. Yang’ın Çin’in egemenliğine saygı gösterilmesi gerektiğine dair iddiası aynı zamanda ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki askeri politikasıyla da ilgilidir.

ABD’nin Zürih’teki görüşmelerde “Tek Çin” politikasını tanıması gerçekten bu bağlamda olumlu bir adım olsa bile ABD, Taiwanlı yetkililerle önemli silah anlaşmalarını sürdürüyor ve Çin’i kontrol altına almak amacıyla askeri varlıklarını Asya-Pasifik bölgesine konuşlandırdı. Bu politikalar sadece ABD ve Çin arasındaki gerilimi artırmakla kalmadı, aynı zamanda dünyayı daha tehlikeli bir yer haline getirdi. Yang, Çin-ABD ilişkilerinin herhangi bir tür çatışma tarafından karakterize edildiği zaman tüm dünyanın kaybedeceği inancında gerçekten haklı. Son birkaç yıldır ABD liderliğinde Çin hakkında yürütülen yanlış bilgilendirme kampanyası, bütün dünyada insan haklarının teminat altına alınması amacına zarar verdi. 

ABD ZARAR VERİCİ POLİTİKALARINDAN VAZGEÇMELİ

Hong Kong Özel İdari Bölgesi ve Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde kanıt olmadan ortaya atılan insan hakları ihlalleri iddiaları, bölgedeki insanların geçim kaynaklarına zarar veren ABD yasaları ve diğer ilgili yaptırımları etkisi altında, 2019 yılında Hong Kong İnsan Hakları ve Demokrasi Yasası’nın doğrudan uygulanmasına yol açtı. Covid-19 salgınının ortaya çıkmasından bu yana Çin’i koronavirüse bağlama çabaları, Batı’da Asya karşıtı ırkçılığın artmasına ve salgın konusunda iş birliğinin önüne sayısız engelin çıkarılmasına yol açarak, dünyanın birçok sözde demokrasisinin Çin’in başarılı Covid-19 müdahalesinden dersler çıkarmasını olanaksız kıldı.

Birçok bakımdan ABD-Çin ilişkileri yaşam ve ölüm meselesidir. Amerika’nın Çin’e karşı çatışmacı yaklaşımı, etkili Covid-19 önlemlerinin eksikliği ve ekim ayında 700 bini geçen ABD’deki korkunç ölü sayısından kısmen sorumlu tutulması gereken zehirli iç siyasi ortamı kötüleştirdi. Çin ile savaş için ABD dış politika düzeninin bir bölümü arasında yaygara koparmak tüm insan ırkını bir felaket riskine sürükleyebilir. Çin siyaseti ve ekonomik sistemi hakkındaki yanlış bilgilendirme sadece düşmanlığı desteklemekle kalmaz, aynı zamanda dünyayı insanların yaşamlarını düzeltme taahhüdünü destekleyecek bir yere dönüştürmek için gerekli iş birliğini engeller. 

Yine de Zürih’teki görüşmenin önemi olduğundan daha az gösterilemez. ABD’nin uluslararası hukuku ihlal etme konusunda kapsamlı bir sicile sahip olduğu kesinlikle doğru ki, bu da görüşmelerin ABD’nin Çin’e yönelik yaklaşımında çok ihtiyaç duyulan değişime yol açıp açmayacağına ilişkin şüphe uyandırıyor. Ancak bu görüşmelerin, Çin’in savunduğu barış lehinde önemli bir değişimi işaret ettiği de doğrudur. Bu nedenle, Çin’in ABD ile ilişkilerindeki duruşunun her zaman akıllıca olduğu ve daha barışçıl ve adil bir dünya isteyen herkesçe ciddiye alınması gerektiği açıktır.