Röportaj: Tuğçe Akkaş
Dünya gündemi iç savaşlar ve dış çekişmelerle çalkalanırken Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumu, Libya’da Abdülhamid Dibeybe başbakanlığında Ulusal Birlik Hükümeti’nin oluşturulduğunu ilan etti.
Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) yeni yönetiminin, hem Suriye’de hem de İran’da izleyeceği politikanın önceki dönemlere göre farklılık gösterip göstermeyeceği merak ediliyor.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Terör ve Terörizmle Mücadele Merkezi Başkanı Ünal Atabay, CRI Türk’te Tuğçe Akkaş’ın hazırlayıp sunduğu “Güne Başlarken” programına konuk oldu. Atabay, Libya’da kurulan geçici hükümet, Joe Biden döneminde ABD’nin dış politikası ve son günlerde ABD-İran arasında artan nükleer güç gerilimini değerlendirdi.
LİBYA, TÜRKİYE İÇİN HEM STRATEJİK HEM DE TARİHSEL ANLAMDA ÖNEM TAŞIYOR
Libya’nın Türkiye için hem stratejik hem de tarihsel anlamda önem taşıdığını vurgulayan Ünal Atabay, Libya’daki iç savaşın Türkiye ile olan ilişkileri etkilediğini belirtti.
Türkiye’nin Libya’daki girişimlerinin iç savaştan sonra da devam ettiğini ifade eden Atabay, “Libya şimdi yeni bir dönemece girdi. Bu yeni dönemecin başlangıç tarihini 20 Ocak 2020’de yapılan Berlin Konferansı olarak söyleyebiliriz. Buraya Türkiye de katıldı. Bu konferans kararları çerçevesinde bir yol haritası belirlenmişti. Yol haritasına göre süreç ilerliyor. Seçim de yol haritasını bir parçasıydı. Berlin Konferansı’nda dikkat çeken konulardan biri siyasi istikrarın sağlanması, bir geçiş hükümetinin kurulması, askeri anlamda da 5+5 dediğimiz her iki cepheden de katılımcılarla oluşturulacak komitenin, sahada askeri anlamda çalışarak mevcut ordunun birleştirilip bir çatı altında toplanması, sahanın güvenli hale getirilmesi gibi çalışmalar bulunuyordu. Mesela Misrata yolunun açılması vardı, Doğu-Batı bağlantısının da kurulması anlamında… Tüm bunlar 20 Ocak’tan sonra alınan kararlar çerçevesinde adım adım bazı aksaklıklar da olsa yürütüldü, bugünlere gelindi. Bir geçiş hükümeti belirlendi yani seçimlere götürecek olan bir yönetim. Bu geçiş hükümeti içeriye dönük bir çalışmaya ağırlık verecektir. Bunların öncelikli görevi güvenlikli bir seçim hazırlamak ve yeni bir siyasi iktidarı belirlemek. Bu anlamda dış politikayla bağlantılar olacak ama ağırlık olarak içeriye dönük olacağını düşünüyorum. Burada bir zemin değişikliği de meydana geldi. Türkiye’nin eski Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerinden yeni bir mecraya da girdiğini söyleyebiliriz. Bu yeni oluşturulan Ulusal Birlik Hükümeti diyelim… Henüz hükümet aslında oluşmadı, başbakan ve başkanlar belirlendi. Hükümet güven oylamasıyla sunulacak, temsilciler meclisinde belirlenmiş olacak. Temsilciler meclisi de Berlin Konferansı tarafından Ulusal Mutabakat Hükümeti ile birlikte meşru kabul edilen bir meclistir. Türkiye olarak biz temsilciler meclisine daha mesafeliydik ancak önümüzdeki süreçte bu da bu denklemin içinde. Güven oylamasını yapacaklar. Tabii ki bu oylamadan sonra hükümet kurulmuş olacak. Bu hükümet de faaliyetlerini dışarıya yönelik olarak ilişkilerini biraz dengeli yönetmek zorunda kalacak. Aksi takdirde ‘o ülkeye yakın bu ülkeyle ilişkileri iyi acaba o ülke burada etkin mi oluyor?’ gibi kavramlar gelişmiş oluyor. Özellikle BM misyonu, bu konuya tamamen tarafsız bir yönetim modeli üzerinden çalıştı.” diye konuştu.
LİBYA’NIN EKONOMİK DESTEĞE İHTİYACI VAR
Libya’nın iç sorunlarına da değinen Ünal Atabay, iç savaş sonrası Libya’nın ekonomisinin büyük darbe aldığını bildirdi.
Kaddafi sonrası Türkiye’nin Libya’daki ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü vurgulayan Atabay, Libya’daki son durum hakkında şunları kaydetti:
“Son hatırladığım kadarıyla 30’a yakın elektrik santrali var, bunların 13-15 tanesi faal durumda. Diğerlerinin onarıma ihtiyacı var, bunların da milyar dolar civarında paraya ihtiyacı var. Bu şu demektir; Libya’nın ekonomik desteğe ihtiyacı var. Başbakan da bu seçim sürecine iş insanı olması nedeniyle kendi hanesi üzerinden de destekleyeceğini ifade etti. İş insanları, kendi ülkeleri için biraz da para akıtacaklar, dışarda olan paraların da kullanılması suretiyle ekonomik olarak destekleyecekler. Krizi, petrol satışının biraz daha güvenli bir şekilde merkez bankalarına geri dönüşünü de kolaylaştıracak bir mekanizmayla aşabilirler. Başka da çareleri yok.”
LİBYA’DA SOSYOLOJİK KIRILGANLIK VAR
Libya kamuoyunun, 2011’deki NATO müdahalesi sonrası ortadan kalkan istikrarın BM tarafından belirlenen hükümetler tarafından sağlanmaya çalışılması konusunda çekinceleri olduğunu söyleyen Ünal Atabay, Libya’nın 140 kabile ve 2000 bin aşiretten meydana geldiğine dikkat çekti.
İç çatışma yaşanan Libya’da sosyolojik kırılganlık bulunduğunu belirten Atabay, “Böyle bir ortamda hükümeti temsil yeteneğine getireceğiniz insanları seçmek kolay değil. Bir iktidarın sadece uluslararası meşruiyetinin olması yetmiyor. Yerel meşruiyetinin de olması gerekiyor. Kırılgan yapı da buradan kaynaklanıyor. Emrivaki bir yönetim görünebilir, uluslararası meşruiyeti BM tanıyor ama bunların tek başına yetmediğini geçmişte gördük. Bunun aşılması temsilciler meclisi tarafından bir güven oylamasının yapılması çok önemli. Burada bir fikir birliği sağlanırsa taban da bu meclise belki itibar edecektir. Güven oylaması almazsa bu kez yeni bir model arayışına Libya’yı taşıyabilir.” dedi.
ABD’DEKİ YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİYLE IŞİD’İN ETKİNLİĞİ ARTTI
Türkiye’nin Suriye’de oluşturduğu güvenli bölgelere, terör örgütü PKK/YPG saldırılarının Beyaz Saray yönetimindeki değişiklik sonrası artması dikkat çekiyor. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, Suriye’deki IŞİD ile mücadele çerçevesinde PKK/YPG tarafından oluşturulan SDG’ye desteğin süreceği mesajını verdi.
Biden’ın ABD’de yönetime gelmesinin ardından Suriye’de yaşanan gelişmeleri yorumlayan Ünal Atabay, Suriye’deki PKK/YPG meselesinin Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olduğunu dile getirdi.
PKK’nın Fırat Nehri’nin doğusundaki varlığının Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendirdiğini açıklayan Atabay, “ABD’nin tutumu Türkiye’nin güvenliğini tehdit ediyor. ABD, Orta Doğu’daki projesini, yerel müttefikler üzerinden yürütmeye çalışıyor. ABD, PKK ile olan ilişkilerinden, Türkiye’nin ısrarına rağmen vazgeçmiyor. Bir müttefiklik ilişkimiz var ama bu sahaya yansımıyor. Dolayısıyla PKK/YPG ile görüşüyorlar. Fransa’nın da bu görüşmelere dâhil olduğunu biliyoruz. Bunu açık bir şekilde yapıyorlar gizli saklı da değil. Suriye’de IŞİD terör örgütüyle mücadele kisvesi üzerinden PKK’yı desteklediklerini ifade ediyorlar. IŞİD’in son dönemde yeniden alevlendirilmesi, Rusya ve rejimin de müdahale eder hale getirilmesi gibi bir tablo da görüyoruz. Irak’ta da benzer bir gelişme var. IŞİD’in sahada yeniden etkinliğini görüyoruz. Bu ABD’nin oradaki YPG üzerinden iş birliğini güçlendirmesine de bir bahane olmuş oluyor. Bu bahaneyi kullandıklarını biz Türkiye olarak görüyoruz. Bu Roj Peşmergesi dediğimiz Barzani iltisaklı olan gruplarla YPG/PKK grubunun birleşerek bir çatı oluşturmasını istiyorlar. Suriye’nin anayasa görüşmeleri, Cenevre görüşmelerinde de bunu bir legalleşme noktasına taşımak istiyor ABD, burada bir model oluşturmak ve bunu da Kuzey Irak’taki modelle birleştirmek istiyor. Yani burada büyük bir oyun olduğunu Türkiye görüyor, güneyindeki bu tehdide de sessiz kalmak istemiyor.” ifadelerini kullandı.
ABD-İRAN NÜKLEER KRİZİNDE SON DURUM
ABD’deki yeni yönetimin İran ile yaşadığı nükleer krizi de değerlendiren 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Terör ve Terörizmle Mücadele Merkezi Başkanı Ünal Atabay, yaşanan krizi Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400’ler yüzünden ABD tarafından sıkıştırılmasına benzetti.
İran’ın kendi egemenliği içinde bir nükleer kapasiteye ulaşmak istediğini hatırlatan Atabay, sözlerine şöyle devam etti:
“Nükleer kapasite aynı zamanda barışçıl anlamlarda da kullanılabilir fakat bunu askeri maksatla da kullanma riski her zaman var. Uranyumun zenginleştirilmesi meseli, biliyorsunuz daha önceden bir anlaşma vardı, ABD tek taraflı çekildi. Dolayısıyla İran’da bu süreç içinde yüzde 20 civarında bir uranyum zenginleştirme kapasitesine ulaştı bunu da ifade ettiler. En kritik eşik yüzde 20 civarına ulaştıktan sonra diğer yüzde 90’a ulaşmak, bir yıl içinde gerçekleştirebiliyorsunuz. Esas zamanı alan yüzde 20’ye kadar olan süreç. Bu anlamda İran’ın nükleer kapasiteye çok yakınlaştığını da söyleyebiliriz. Bu zaten hem İsrailli yetkiler hem de ABD’li yetkililer tarafından doğrulandı. İran yaptırımların kalkması şartıyla bir anlaşmaya müzakere edilebileceğini söylüyor. Burada İran’ın haklılığı var. İran egemen bir ülke, yaptırımları bir taraftan sürdürüp bir taraftan da masaya oturan bir ülke olmaz.”
Libya’dan Suriye ve İran eksenine kadar olan bölgenin gerilimli olduğunu kaydeden Ünal Atabay, “ABD’nin yeni yönetiminin bölgeye yönelik politikası yapılan açıklamalardan çıkarılmaya çalışılıyor. İlerleyen dönemde Asya-Pasifik’te, Orta Doğu’da, Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de hareketli günler yaşanabilir.” diyerek sözlerini tamamladı.
Benzer Haberler





