CGTN / Dennis Etler
Arap Baharının gelişinin üzerinden on yıl geçti. Ne gibi dersler çıkarıldığı sorulabilir? Tüm toplumlar, iç ve dış çelişkilerin gelişmesine yol açan düzensiz şekilde gelişir. Bir toplumun engellerin üstesinden gelmesine ve ilerlemesine izin veren, bu çelişkilerin doğru ele alınmasıdır. Demek ki, insanların sosyal ve ekonomik adalet için adil talepleri, toplumun gelişmesi için çözülmesi gereken bir mesele haline geliyor.
Bununla birlikte, bu sosyal ve ekonomik çelişkiler, uygun liderlik olmadan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) emperyalizmi çağında çözülemez. Bu liderlik, toplumu “Amerikan tarzı demokrasi” aşamasını geçerek Çin’de olduğu gibi Yeni Demokrasi aşamasına taşımalıdır. Bu, ulusal kalkınma ve gençleşmenin temelini oluşturan anti-emperyalist egemen bir devlet kurmaya kararlı bir yurtseverler koalisyonu tarafından yönetilmesi gerektiği anlamına gelir.
Böyle bir hareket, ABD desteğindeki neoliberaller tarafından sabote edilecek, el konulacak ve gümüş tepside ABD’ye sunulacak ya da başarısız olacak ve savaştan önceki durum kendini yeniden ortaya koyacaktır. Kendiliğinden ve lidersiz Arap Baharının gerçek özgürlük ve demokrasi getirebileceği fikri bir hayaldi.
Arap Baharı, “yozlaşmış otokratik diktatörlüklere” karşı “özgürlüğün” ve “demokrasinin” müjdecisi olacaktı. Fakat hedef alınan “rejimler”, çöküşlerini talep eden Batılı hükümetlerden daha mı yozdu? Ve ne oldu? Arap ulusları peşi sıra kaosa ve anarşiye sürüklendi ve emperyalizmin ajanlarının kontrolü ele geçirip kendi kaderini tayin etme unsurlarını yok etmelerine izin verdi. Neyse ki, bazı ülkeler ciddi zorluklar karşısında, Orta Doğu’nun tamamen boyun eğdirilmesine yönelik emperyalist hedefi engelleyerek ulusal egemenliğe olan bağlılıklarını korumayı başardı.
ABD ve NATO müttefikleri, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da kendi gündemlerini ilerletmek için Arap Baharını kullanmaya çalıştı. ABD, Arap uluslarının egemenliğine veya halklarının çıkarlarına bakılmaksızın, bir Arap ulusunun birbiri ardına yok edilmesine zemin hazırlamak için ayaklanmaları destekledi. ABD, kaos yaratarak bölgedeki nüfuzunu kullanma ve düşmanlarıyla mücadele etme fırsatı gördü. Bununla beraber nihai sonuç, felaket bir mülteci krizine ve terörizm ve İslamofobinin yayılmasına yol açacaktı.
ABD AYAKLANMALARI DESTEKLEDİ
Arap Baharını müjdeleyen ve destekleyen ABD neoliberalleri, “renkli devrimlerin” Çin, İran, Rusya ve Batı egemenliğine direnen her yere yayıldığını görmek istediler. Sonunda, Batı ideolojisinin ve emperyalist kültürel, ekonomik ve politik hegemonyanın yayılmasını isteyen liberal ile muhafazakâr, küreselci ve milliyetçi tüm Batılı siyasi partilerin çıkarları çakıştı.
Protestolar Tunus’tan diğer Arap ülkelerine yayıldığında liderlikleri, Mısır’daki Müslüman Kardeşler gibi yasa dışı İslamcı gruplarla rekabet halinde Batı destekli liberal güçler tarafından çabucak ele geçirildi. Bu, ABD önderliğindeki Batılı emperyalistlerin, bu hareketi sınırlar arası çatışmaya ve Libya, Suriye ile Yemen’deki ulusal birliğin nihai yıkımına yöneltmesine kapıyı açtı. Arap Baharı, kötü bir şaka gibi Çin’de rejim değişikliğini denemek ve başlatmak için bir propaganda aracı olarak da kullanıldı.
Tunus ve Arap Baharını yaşayan diğer ülkelere ne oldu? Reformlar asla gerçekleşmedi. Ulusal gençleşme özlemi kısa devre oldu. Sivil çatışmanın kaosu, umulan sürekli büyüme ve gelişmeye yol açmadı. Bu ancak istikrarlı, barışçıl ve güvenli bir ortamda, Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi tarafından öngörüldüğü gibi bir yardım eli ile iş birliği içinde elde edilebilir.
Batı’nın kışkırttığı ve desteklediği iç savaş ile öldürücü şiddetinin insanlık trajedisi, milyonları ana vatanlarından uzaklara sığınmaya sevk etti. Bu insanlık krizi, bunu yaratan güçler tarafından kendi siyasi gündemlerini ilerletmek için alaycı bir şekilde istismar edildi.
Batı, mülteci krizini, saldırdıkları ve mahvettikleri ülkelerdeki çıkarlarına yarayacak işletici rejimler kurmak amacıyla sürdürdükleri çabaları için bir gerekçe olarak gösterdikleri emperyalist “insani müdahale” ve sahte “insan hakları” kampanyalarını ilerletmek için alaycı bir şekilde kullandı.
Yoksul mültecilerin akını, kendi ülkelerinde işçi sınıfını parçalama ve bankacılar ile finansörlere fayda sağlayan ekonomik kemer sıkma politikasını dayatma amacına hizmet ediyor. Gerici sağcı faşistler, mülteci krizini fırsatçı ve demagojik bir şekilde, kendi bencil çıkarlarını destekleyen siyasi nüfuz elde ye yönelik günah keçileri yaratmak için kullanırlar. Dolayısıyla, Arap Baharı ve nihayetinde mülteci krizi, ABD önderliğindeki Batı emperyalist müdahalesinin doğrudan bir sonucuydu.