Geçen hafta Çin internet sitelerinde yer alan “Türk motosikletçi Çin’de yüksek viteste yaşıyor” başlıklı bir haber, 35 yaşındaki vatandaşımız Aykut Yazırlı’yı tanıtıyordu.

10 yıldır Çin’in güneyindeki Chongqing kentinde yaşayan Yazırlı, 2010’da bir motosiklet firmasının temsilcisi olarak Guangzhou’da çalışmaya başlamış. İki yıl sonra Chongqing’e geçmiş ve Çin’in motosiklet üretim üssü olarak bilinen, Türkiye’de kullanılan motosikletlerin yüzde 70’inin yapıldığı bu kente yerleşmiş. 2015’te motosiklet firmasından ayrılarak Çince eğitimi görmeye başlayan ve Asya-Amerika Kültürel Değişim ve Kalkınma Merkezi’nde görev alan Yazırlı’nın medyaya konu olmasının nedeni tahmin edeceğiniz gibi motosiklet tutkusu. Chongqing’deki yerel motosiklet kulübünün üyesi olan vatandaşımız, gerek kent içinde gerekse kırsal bölgelerde iki tekerlek üstünde gitmenin keyfini doya doya çıkarmaktaymış.

CARLA KING VE ÇİN MACERASI

Aykut Yazırlı ve Çin’de motosikletiyle aldığı yollar, okuduğum bir kitabı ve Carla King’in serüvenini aklıma getirdi. “Çin Gezi Notları” (Hit Kitap, çev: Neşe Olcaytu, 2007) adlı kitaptaki “Motosikletle Çin Gezisi” başlıklı bölümü yazan San Francisco’lu Carla King de motosikletiyle dünyanın dört bucağını gezen, bu arada Çin’de de uzun yolculuklara çıkmış bir maceraperest.

Çin’deki ilk yolculuğu altı hafta süren ve notlarının başlangıcında “Radarlara rağmen uçarak gidiyordum. Trafik polisleri, benim onlardan korktuğumdan daha çok benden korkuyordu! Asla ehliyet ve ruhsat sormadılar; şanslıydım, çünkü bu tür belgelerin hiçbiri yoktu” diyen King, ücra köylerden Yungang Budist Mağaralarına, Datong’dan Tibet Platosu’na, oradan Xian’a kadar durmadan gaza basmış. Beijing plakalı, kendi deyimiyle “pek de güvenilir olmayan” motosikletiyle kendini Çin’in kollarına atmış ve “hiçbir şey kendi kontrolünde olmadan” tam bir macera ruhuyla yolları aşmış. Notlarında şöyle diyor:

“Makinelerden pek iyi anlamıyordum. En başından her türlü arazide iyi performans gösterecek Alman ya da Japon marka bir motosiklet almam gerekirdi. Oysa ben Çin yapımı sıradan bir motorla çöllerden dağlara kadar inanılmaz koşullarda yol almaya çalışıyordum. Üstelik de yavaş bir motordu ama yaptığım yolculuk ruhsal olarak kaldıramayacağım bir hızdaydı. Belki de Sarı Nehir ve çevresindeki doğanın tadını yürüyüş yaparak çıkarmak gerekirdi. Belki de çölün bir ucunda rastladığım göçebe Müslümanları, Labrang manastırına hacca giden keşişleri tanımak için onlara zaman ayırmam gerekirdi. Bense sadece hız yapıyordum.”

UZAYDAN GELMİŞ BİR YARATIK

Carla King, Çin’de çıktığı ruhsal ama hızlı motosiklet yolculuklarında, pek de plan yapmadan, “sadece bir sonraki yere ulaşmak” amacıyla, zor koşullarda ve “gözünü yoldan ayırmadan” ilerlemiş. Kitaptaki anılarından ve blogunda yazdıklarından koşulları zorlaştırmaktan belli bir keyif aldığı da görülüyor. Öte yandan, Çin’in koşulları mı, Amerikalılık alışkanlıklarının getirdiği yabancılık duygusu mu bilinmez ama haddinden fazla yorulduğunu anlamak zor değil.

Gittiği çoğu köyde, “Gördükleri ilk yabancıydım; belki de son görecekleri yabancı yine bendim” duygusuna kapılan King, Çinli köylülere de “Soluk benizli, sarı saçlı ve yeşil gözlü bir kadın! Uzaydan gelmiş bir yaratık! Beijing plakalı bir Çin yapımı motosiklet kullanıyor” duygusunu yaşatmış. Arada sırada da “Ya yollarda ölürsem” korkusuna kapılmış.

Motosikleti sık sık arızalanmış, sabrı taşmış ve “Bu baş belasını bir trene koyup geri götürmekten başka çare yok” demiş ama yine de Marco Polo ve Kubilay Han’ın da aynı yollardan geçmiş olabileceğini düşünerek ilerlemeye devam etmiş. Anlaşıldığı kadarıyla hâlâ da ilerliyor.

Tunca Arslan