Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkiler, hem küresel görünüm açısından hem de tarihin yönü bakımından kritik bir döneme girdi. Çoğunlukla ABD’nin yapacağı seçimlere bağlı ikili ilişkilerin gelişimi, küresel barış ve gelişmenin büyük resmi için büyük önem taşıyor.

Bu yüzyılın başından bu yana, Çin ile ABD arasındaki güç açığı, büyük bir ekonomik, teknolojik ve askeri göstergeler karşısında daralıyor. ABD yönetimi, 2018 yılından bu yana Çin’e yönelik politikasında dramatik değişiklikler yaparak, Çin’i önemli bir stratejik rakip olarak görüyor. ABD, Çinli teknoloji şirketlerini kontrol altına alarak ve diplomatik olarak karşı karşıya gelmeyi kışkırtarak, bir ticaret savaşı başlatma yoluyla Çin’in siyasi ve finansal güvenliğini baltalamaya çalışıyor. İkili ilişkilere, rekabet ve cepheleşme hakim olmuş durumda. 

Önemli güçlerin birbiriyle karşı karşıya geldiği bir dünyada, bu güçlerin çıkarlarının zarar göreceği çatışma ve hatta savaş riskleriyle birlikte bölünmüş ve çalkantılı bir sürece gidilmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden, dünyanın iki büyük ekonomisi olarak Çin ile ABD, ikili ilişkileri, tüm insanlığın iyiliği adına yüksek sorumluluk açısından görmeli ve yönetmelidir.

ABD, ÇİN’İ ÖNEMLİ BİR STRATEJİK RAKİP OLARAK GÖRÜYOR

Ne yazık ki, stratejilerde ve jeopolitikte usta olan ABD, kültürel ve tarihi farkındalıktan yoksun bir ülke. ABD’li seçkinler, olayları stratejik seviyede anlamada iyiler, ancak küresel ve tarihsel gelişmeleri, büyük insanlık tarihi, özellikle uygarlıkların gelişimini daha geniş açıdan görme ve anlama yetisinden yoksunlar. ABD’li felaket tellalları sürekli olarak Çin’de sözde çökme ve renkli devrim tahminleri yaptı, ancak bunların hiçbiri olmadı. ABD’nin, Çin’in yükselişini tarihi açıdan daha iyi anlamasına ihtiyaç var.

Tarih bize, bir ülkenin davranış biçiminin gücünün yanı sıra kültürel genlerine bağlı olduğunu söylüyor. Güçlü bir ülkenin üstün olmanın peşinde koşmasının zorunlu olduğu görüşünü Çin tarihinde destekleyen herhangi bir vaka bulunmuyor ve bu Çin halkının iradesine ters düşüyor. Çin her zaman, “tekdüzelik olmaksızın uyum arama” ilkesini kabul etti.

Hem tarihsel miras hem de pratik çıkarlar, Çin’in, var olan uluslararası düzene meydan okumayacağını ya da bazı Batılı ülkelerin daha önceden yaptığı gibi güç kullanarak egemenlik ve kaslarını göstererek kâr peşinde koşmayacağını gösteriyor. Aksine, Çin, diğer ülkeler ve uygarlıklarla kapsayıcı olmayı sergileyerek, mevcut uluslararası düzenle bütünleşerek ve dünyanın geri kalanıyla bir arada yaşama uyumunu arayarak, barışçıl bir yükselme yönünü seçiyor.

İKİLİ İLİŞKİLERE REKABET VE CEPHELEŞME HAKİM OLMUŞ DURUMDA

Bu durum yakın ya da uzak sayısız tarihsel kanıtla destekleniyor. Modern zamanlara girmeden binlerce yıl önce Çin güçlü bir ulustu, fakat bu gücünü istila, işgal ya da sömürgecilik yoluyla zayıflar üzerinde zorbalık yapmak için kullanmadı. Bu yüzden, Çin, Avrupa kıtasında sık sık meydana gelen savaşların tam aksine, komşularıyla uzun süreli barış ve istikrarlı ilişkiler sürdürdüğü için Doğu Asya ülkeleri arasında nadiren savaşlar oldu.

Giderek güçlü bir Çin, daha fazla büyük ülke sorumluluğu taşımak anlamına geliyor. 2 bin yıldan fazla bir süre önce yaşayan Konfüçyus ustası Meng Zi şöyle diyor; ”Eğer yoksulsa, yalnızlık içinde kendi erdemlerine dikkat ederlerdi, eğer haysiyet kazanırlarsa, tüm krallığı da erdemli yaparlardı.” Bu Çin atasözü, Çin halkının değer verdiği yüce amaçları ve vizyonu tanımlıyor. Çin, uyumlu bir dünya peşinde koşuyor ve insanlık için ortak bir geleceğe sahip bir toplum oluşturmak için ilerliyor.

Barışçıl yükselişinin yanı sıra Çin, Asya Altyapı Yatırım Bankası, İpek Yolu Fonu ile Kuşak Yol İnisiyatifi gibi daha fazla küresel kamu malları sağlıyor ve barış gücü, afet yardımı, salgınla mücadele ve borçların hafifletilmesi gibi alanlarda daha fazla küresel sorumluluk üstleniyor. Böylece, hem kendi halkına karşı sorumluluklarını yerine getiriyor, hem de dünyada herkesin iyiliğine katkıda bulunuyor. Çin, barışçıl yükselişini ve Çin ulusunun büyük modernleşmesini sürdürürken, insanlığın ilerlemesi amacına büyük katkılar yapmak zorundadır.

Çin’in yükselişi karşısında ABD’nin iki seçeneği var, çevreleme ve sindirme ya da karşılıklı ikili iş birliği için çaba gösterme. ABD, Çin’in yükselişini kontrol altına almaya kararlıysa, kendini Çin’den ayrıştırmak ve onunla karşı karşıya gelmek zorunda kalacak, bu da ABD’nin gelişimine zarar verecek ve onun düşüşünü hızlandıracak. Ekonomik alanı örnek olarak aldığımızda, bir ülkenin ekonomik gücünün artması işgücü bölümü ve piyasa güçleri tarafından belirlenir. İşgücü bölümü, malların ve hizmetlerin değişimiyle sonuçlanır.

ABD, ÇİN’İN YÜKSELİŞİNİ TARİHİ AÇIDAN DAHA İYİ ANLAMALI

ABD, devasa Çin piyasasından çekilirse, bu piyasa diğer ülkeler ya da Çin’in kendisi tarafından hemen doldurulacaktır. ABD’nin Çin’in çip üreticilerinin ihracatına uyguladığı kısıtlamalar bu tür kategoriye giriyor. ABD, sadece kendi ayağına düşecek bir kayayı kaldırdı.

ABD’nin, yeni küresel görünümdeki konumu ile çıkarları, ABD, kendinin inşa ettiği ve egemen olduğu mevcut uluslararası ve bölgesel düzene Çin’i dâhil etmek için basit bir düşünce değişikliğini kabul ederse, en geniş ölçüde korunabilir. Böylece, iyileştirmeler ve düzeltmeler yapmak amacıyla Çin ile çalışmak yoluyla daha fazla ülke için kabul edilebilir, adil ve daha akla yatkın uluslararası ve bölgesel düzen oluşturulur.

Dünyanın iki büyük gücünün birbiriyle rekabet etmesi kaçınılmaz olacak, ancak bu tür bir rekabet, kazananın rakibini devirdiği bir boks maçı yerine, zaferi daha hızlı koşanların elde ettiği bir koşu yarışına benzemelidir. Rekabette kazanmak, rakibini devirmek yerine kişinin kendi çabasıyla olmalıdır. Bu yüzden, Çin ile ABD, iyi niyet rekabetine sahip olmalı ve karşılıklı çıkar iş birliği yapmalıdır.