CGTN / Djoomart Otorbaev

İran’ın nükleer anlaşma konusundaki söz savaşı doruk noktasına ulaştı. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ve İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, sert açıklamalar yaptı. Buna rağmen hem İran hem de ABD, Ortak Kapsamlı Eylem Planını (JCPOA) öyle ya da böyle yeniden sağlanması ihtiyacının farkındadır.

ABD’nin İran’ın hidrokarbon ihracatına yeniden başlaması ve dünya finans sistemine geri dönmesi için uluslararası yaptırımları tamamen veya kısmen kaldırması gerekiyor. ABD için, İran’ın nükleer silahlara sahip olma yolunu kapatması çok önemli.

Şimdi soru müzakerelere dönüşün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği değil, ne zaman yapılacağıdır. Görünüşe göre üst düzey diplomatik manevra yapılıyor. Taraflardan hiçbiri müzakerelere başlamayı ilk isteyen olarak  “itibarını kaybetmeye” hazır değil. Müzakerelere başlama yolunda belirgin riskler var.

Tarafların yatıştırılamaz konumları arasındaki en mantıklı ve etkili yakınlaşma yöntemi, tıpkı 10 yıl önce bir önceki antlaşmanın erken safhasındaki gibi, resmi olmayan temaslar olabilir. Doğal olarak, en kolay ve en hızlı yol, bunu doğrudan görüşmeler yoluyla yapmak olacaktır. Aslında, gerekirse taraflar bu sürece etkili aracıları dâhil etmeyi kabul edebilir. Biden’ın dış politika ekibinin oluşturulması tamamlandığı için böyle bir an gelebilir.

Olumlu gelişme şansını artıran önemli bir faktör, William Burns’ün yakın zamanda Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) direktörü olarak atanmasıydı. Burns,  bölgede uzun süre çalışmış, Orta Doğu siyaseti konusunda bilgili deneyimli ve nüfuzlu bir siyasetçidir.

Burns, bu ülkelerin ilişkilerinden uzun yıllar sorumlu olarak Dışişleri Bakanlığında kilit pozisyonlarda görev yaptı. Bölge ülkelerinin birçok lideriyle kişisel teması olması çok önemlidir. İran’ın iç ve dış politikasının hem alanını hem de özelliklerini derinden anlıyor.

BIDEN TAHRAN’IN İLK ADIMI ATMASI HALİNDE ANLAŞMAYA DÖNME NİYETİNİ DİLE GETİRDİ

Olayların olumlu gelişimine katkıda bulunan veya engelleyen birkaç konu olabilir.

Biden yönetimi şu anda aktif olarak eski Başkan Donald Trump yıllarının iç ve dış politikada bir felaket olduğunu göstermeye çalışıyor. Bu nedenle, önceki yönetimin İran’la nükleer anlaşma politikasından vazgeçilmesi oldukça mantıklı olacaktır. Joe Biden, nükleer anlaşmayı yapan eski başkanlardan Barack Obama’nın yardımcısı olarak görev yaptı. Biden defalarca Donald Trump’ın İran’a yönelik eylemlerini yanlış gördüğünü ve Tahran’ın ilk adımı atması halinde ülkesinin anlaşmaya dönme niyetini birçok kez dile getirdi.

Anlaşmaya geri dönmek için ek bir teşvik, Washington’ın önceki anlaşmanın üye ülkeleri Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık olan Avrupalı ortaklarının desteğini alması olacaktır. Ne de olsa Biden, stratejik müttefikleri ile ilişkilerinin iyileştirilmesini ana öncelikleri arasında olduğunu açıkça belirtti.

Müzakerelerin önündeki engeller konusunda, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi önemli Orta Doğulu oyuncular, müzakerelere dönüşü aktif olarak caydırıyorlar. İsrail, BAE ve Bahreyn ile diplomatik ilişkilerinin son zamanlarda yeniden tesis edilmesini ve Suudi Arabistan ile bağların ısınmasını kullanarak, Orta Doğu’nun İran karşıtı blokunu genişletmek ve güçlendirmek için çok çalışıyor. Anlaşmaya dönüşü kolaylaştıran veya engelleyen Amerikan iç ve dış politika sorunlarının tüm önemi göz önüne alındığında, İran’ın en ciddi iç meselelerinin varlığı en zor olanı gibi görünüyor.

İranlı General Kasım Süleymani’ye suikast ve sert ekonomik yaptırımlar gibi Trump yönetiminin yürüttüğü agresif İran karşıtı eylemler, Amerikan karşıtı muhafazakâr kanadın İran siyasi düzenindeki rolünü artırdı. Anlaşmanın yeniden başlamasına karşı çıkan Muhafazakârlar şimdi, yükümlülüklerini ilk ihlal edenin Amerikan tarafı olduğunu vurguluyor. Sonuç olarak, Muhafazakârlar tarafından kontrol edilen İran parlamentosu, geçen aralık ayında İran Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani’nin liberal hükümetini ülkenin nükleer programının tüm alanlarında çalışmalarını hızlandırmaya zorladı. İran şu anda, nükleer anlaşma seviyesinin beş katını geçerek yüzde 20 uranyum zenginleştirmesine ulaştı.

ZAMAN FAKTÖRÜ SÜRECİ ZORLUYOR

Dolayısıyla, Tahran’ın son kararı, nükleer anlaşmanın şartlarının en ağır ihlali oldu. Ayrıca, düşük zenginleştirilmiş uranyum ve ağır su için depolama limiti aşıldı, modern santrifüjlerin sayısı arttı ve metalik uranyum üzerinde çalışmalar başladı. Ek olarak, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişlerinin yakın zamandaki izleme çalışmalarının sınırlandırılacağı duyuruldu.

Müzakerelerin yeniden başlama olasılığı bile, İran’ın güçlendirilmiş muhafazakâr çevrelerinin sert direnişiyle karşılaşacak. Propaganda makinesi, ekonomisinin, özellikle kaynak dışı sektörlerinin aktif olarak gelişmekte olduğunu iddia ederek muhafazakârları aktif olarak destekliyor. Ülke, İran petrolünü satmak için kanallar buluyor ve ulus, “Amerikan şeytanı”na karşı mücadelesini sağlamlaştırıyor.

Zaman faktörü artık her zamankinden daha kritik. Ülkedeki cumhurbaşkanlığı seçimleri haziran ayında yapılacak. Pek çok analist Muhafazakârların seçimi açık bir avantajla kazanacağından emin. JCPOA’yı yeniden inşa etme şansı haziran ayından önce zayıf, ancak seçimlerden sonra anlaşmayı yeniden inşa etmek daha da zor olacak.

Bir nükleer anlaşma için müzakerelere başlama şansını gösteren doğru koşullara rağmen, her iki ülkenin siyasi sorunları başlangıçlarını aksatabilir. Sözlü savaşlar ve “işaretleme zamanı” ne kadar uzun sürerse, sürecin nihai kesintisi o kadar büyük olacaktır. Bu tüm dünya için korkunç bir gelişme olacak.