Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) ziyarette bulunup, Rum lider ile oturup Türk askeri varlığını “işgal” olarak tanımlamasının bu sürece hiçbir şekilde katkısı olmadığını ve tahrikkâr bir açıklama olduğunu belirtti.

Kalın, TRT Haber canlı yayınına katılarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığının Osman Kavala’nın serbest bırakılması çağrısına ilişkin görüşleri sorulan Kalın, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un yaptığı açıklamaya atıfta bulunarak, “Burada devam eden bir yargı süreci var. Bütün ülkeler Amerika da dâhil olmak üzere bu yargı sürecine saygı göstermek zorundadır. Nasıl Amerika’da devam eden yahut dünyanın başka bir ülkesinde devam eden bir yargı süreci ile ilgili bizim önden şunu yapın, bunu yapın, yargının kararını etkileyecek mahiyette bir açıklama yapmamız doğru değilse onların da buradaki yargı sürecine aynen saygı göstermeleri gerekir.” diye konuştu.

Biden yönetiminin birçok yeni vaatle geldiğini ve Donald Trump döneminden sonra yeni adımlar atacaklarına ilişkin açıklamalarda bulunduğunu belirten Kalın, geçen hafta Biden’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile bir telefon görüşmesi yaptığını ve bunun yeni yönetimle ilk temasları olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

“Biz orada da aslında bütün konuları etraflı bir şekilde ele aldık. Yani yaklaşık 1 saat süren bir telefon görüşmesiydi o. Ve orada hem ihtilaflı konuları hem de ortak hareket edebileceğimiz meseleleri etraflı bir şekilde ele aldık. İhtilaflı konularımızı hemen söyleyeyim; S-400 meselesi ve bununla bağlantılı olarak CAATSA yaptırımlarının uygulanması ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması. İkinci olarak ABD’nin ta Obama döneminden beri PYD ve YPG’ye verdiği destek. Üçüncüsü de Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) yapılanmasının halen ABD’de elini kolunu sallayarak Türkiye aleyhine faaliyetlerine devam ediyor olması. Bu üç tane temel meseledir bizim ilişkilerimizi geren ABD yönetimleriyle. Obama döneminde başladı, Trump döneminde büyük oranda devam etti. Maalesef Trump yönetimi de bu konularda en azından bizi rahatlatacak somut adımlar atmadılar. Giderayak bir de CAATSA yaptırımları uyguladı. Trump gerçi o 12 maddenin içinde belki olabilecek en hafif 5’ini seçerek bunu yaptı ve Biden yönetimine de bu meseleyi bırakmamış oldu. Artı olarak görenlerde de oldu bunu ama neticede bir müttefike alakasız bir konudan ve tek taraflı Amerikan Kongresi’nin aldığı bir yasaya dayanarak böyle bir ambargonun uygulaması kabul edilebilir bir şey değil.”

Biden’ın ilk görüştüğü liderlerden birisinin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg olması ve NATO üzerine vurgu yapmasının önemine değinen Kalın, şöyle devam etti:

“Şimdi bu sistem içinde benim de Sullivan ile yaptığım görüşmede öne çıkan konu; böyle bakıyor iseniz yani öyle baktıklarını ifade ettiler, Türkiye ile ilişkilerimizi de biz bu anlamda son derece önemsiyoruz. Evet ihtilaflı olduğumuz konular var demin bahsettiğim üç mesele ve biz bu konularda da şöyle bir mutabakata vardık telefonun sonunda, birçok konu var süre de uzadı, önümüzdeki günlerde sadece bu ihtilaflı konuları ele almak üzere tekrar bir görüşme yapalım. Şimdi biz bu konularda hep müzakere tarafında olduğumuzu zaten söyledik. Fakat şöyle bir hususun altını çizmekte fayda var; bu konular yani YPG ve PYD’ye verilen destek, ayrıca FETÖ’nün oradaki faaliyetlerine hâlâ göz yumuluyor olması Türkiye açısından bir ulusal güvenlik meselesidir. Bunlar tali konular değil bizim açımızdan. Hangi yönetim gelirse gelsin Obama, Trump, Biden fark etmez. Biz bu konularda çok net bir tavır sergiledik ve Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşu olmasaydı bugün Suriye’nin kuzeyinde Amerika’nın ve başka ülkelerin, Avrupa’nın ve diğerlerinin de desteğiyle PYD ve YPG’nin kontrolünde bir terör koridoru oluşacaktı. Bu tabii hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından hem Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği açısından ve diğer birçok mülahazadan dolayı ortaya daha büyük bir felaket senaryosu çıkartacaktı. Şimdi biz bunları gene konuşacağız tabii ki. Biz halen söylüyoruz ABD, PYD ve YPG’ye verdiği desteği sonlandırılmalıdır. FETÖ’nün oradaki faaliyetlerine artık bir ‘dur’ demelidir.”

S-400 MESELESİ

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın S-400 krizinin aşılmasında “Girit modeli”ne ilişkin önerisi hatırlatılan Kalın, şunları söyledi:

“Biz baştan beri söyledik, S-400 ile ilgili Türkiye egemen bir ülke olarak karar verdi ve bu süreci de sonuna kadar devam ettirecek, tamamlayacak. S-400 kararının bir gecede alınmış bir karar olmadığının altını tekrar çizmek lazım. Bunu Amerikalı muhataplarımıza da pek çok defa anlattık. Kendileri de aslında bütün bu işin safahatını gayet iyi biliyorlar. Yani Patriotlar’la ilgili müzakerelerin kaç yıl sürdüğünü gayet iyi biliyorlar. Orada bizim taleplerimizin ne olduğunu gayet iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanımız da bu süreç boyunca çok şeffaf oldu. Yani ‘Bana Patriotları vermeyeceksiniz bunu açıkça söyleyin, ben alternatif bakayım’ dedi. Bunu ilk söylediğinde blöf yaptığını zannettiler Cumhurbaşkanımızın. Ama daha sonra zaten açık bir şekilde ortaya çıktı blöf yapmadığı. Ve baştan beri de gizli saklı yürümedi bu. Üstelik bizim S-400’lerle ilgili anlaşmayı imzalamamız biliyorsunuz 2017 Ağustosu’nda Amerikan Kongresi’nde çıkarılan CAATSA yani yaptırım yasasından yaklaşık 4 ay öncedir. Yanlış hatırlamıyorsam biz nisan ya da mayıs ayında imzaladık S-400 anlaşmasını. Amerikan Kongresi’nden o yasa ağustos ayında çıktı. Hukuki açıdan baktığınızda yani geriye doğru bunu uygulamaları da aslında tutarsız bir şey. Fakat biz buna rağmen şunu söyledik; S-400’leri biz NATO güvenlik sistemine entegre etmeyeceğiz. Dolayısıyla burada F-35’lere yahut NATO güvenlik sistemine tehdit teşkil edebilecek bir durum söz konusu değil. Bunları biz teknik olarak konuşabiliriz.”

ABD tarafının şu ana kadar böyle bir müzakereye girmek istemediğini, hazır olmadıklarını ya da girmeyeceklerini ifade ettiğini hatırlatan Kalın, “Ama bu sorunu çözmüyor ki. S-400’ler burada, biz de bu bölgede var olmaya devam edeceğiz. Bizim güvenlik sorunlarımız, taleplerimiz ve ihtiyaçlarımız devam ediyor, edecek ve bunları da biz bir şekilde karşılayacağız. Dolayısıyla burada gene yani stratejik fotoğrafı biraz daha büyük bir zaviyeden görüp doğru bir perspektifle okumaları halinde bu alanda da biz mesafe alabileceğimizi düşünüyoruz.” dedi.

“ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE İKİ ÜLKENİN DIŞİŞLERİ BAKANLARI GÖRÜŞECEK”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın görüşme takvimine yönelik soru üzerine Kalın, “Önümüzdeki günlerde muhtemelen Dışişleri Bakanlarımızın, Bakanımızın bir görüşmesi olur. Ondan sonra da önümüzdeki haftalarda diyeyim tam bir tarih yok şu anda önümüzde, Cumhurbaşkanımızın Biden ile bir görüşmesi olabilir.” diye konuştu.

Yunanistan ile sürdürülen istikşafi görüşmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kalın, aylar süren bir süreç yaşandığını ve sonunda 25 Ocak’ta İstanbul’da istikşafi görülmelerin 61’inci turuna yaklaşık 4,5 yıllık bir aradan sonra başlandığını hatırlatarak, ilk toplantının gayet iyi geçtiğini söyledi.

Kalın, toplantının gerilimi düşürdüğünü, müzakerelerin önünü açan bir iklim oluşturduğunu, Yunanistan ve Avrupa Birliği (AB) tarafından bunu destekleyici yönde adımlar ve tavırlar beklediklerini vurgulayarak, “Biz dikkat ederseniz öncesinde, yani 25 Ocak öncesinde ve bugüne kadar da bu süreci baltalayacak ya da gölgeleyecek hiçbir beyanatta bulunmadık, bir tutum içinde olmadık. Tam tersine sürecin bu noktaya gelmesi Sayın Cumhurbaşkanımızın kararlı, dirayetli liderliği sayesinde oldu. Her seferinde ‘Diplomasiye bir daha fırsat verelim, bir daha imkân tanıyalım’ dedi ve bu noktaya geldik.” ifadelerini kullandı.

“MİÇOTAKİS’İN AÇIKLAMALARI TAHRİKKÂRDIR”

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne ziyarette bulunup, Rum lider ile oturup Türk askeri varlığını “işgal” olarak tanımlamasının bu sürece hiçbir şekilde katkısı olmadığını ve tahrikkâr bir açıklama olduğunu belirten Kalın, şöyle devam etti:

“Cumhurbaşkanımızın açıklaması üzerine dün öğleden sonra bir açıklama daha yaptı. Orada tonunu biraz daha düşürdüğünü yani Türkiye ile Doğu Akdeniz ve diğer konularda ikili olarak birlikte çalışmak durumunda olduklarını, bu meseleleri çözmemiz gerektiğine dair mesajlar da verdi. Umarım bu yapıcı ton devam eder ve istikşafi görüşmelerin 62’nci turu mutabık kaldığımız üzere Atina’da devam eder. Henüz kesinleşmiş bir tarihi yok ama umarım mart ayı içerisinde bir tarihte bu görüşme gerçekleşir.”

Kalın, Türk askerinin adada “işgalci” olmadığını, bu ifadeyi hep reddettiklerini vurgulayarak, Türk askerinin Kıbrıs’ta barış ve istikrarın garantörü olarak bulunduğunun altını çizdi. 1974 ve öncesinde yaşananları herkesin bildiğini ifade eden Kalın, “Biz orada herhalde adadaki Türk kardeşlerimizin geleceğini Rum tarafının insafına bırakacak değildik. Yani Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yapılmasının sebebi de oydu. Yani biz bir etkiye tepki verdik orada ve o günden beri de garantör olarak oradayız. Evet, orada olmaya da devam edeceğiz tabii ki. Adadaki bu denge devam ettiği müddetçe orada olmaya da devam edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs meselesine yönelik “İki devletli çözümden başka çıkış kalmadı.” sözlerinin sorulması üzerine Kalın, “Bunu aslında bir müddettir konuşuyoruz. Biz bunu Avrupalı, Amerikalı muhataplarımız ve diğer uluslararası aktörlerle, Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileriyle de bir müddettir konuşuyoruz. Aslında bizim temel tezimiz şu; 40 kusür yıldır devam eden müzakereler sonuç vermedi ve 1974’ten beri diyelim müzakereler daha sonra başladı, 40 yıla yakındır iki toplumlu, iki kesimli bir federal yapı, devlet kurulsun modeli üzerinde konuşuldu, bunun detayları konuşuldu.” dedi.

Kalın, bunun Annan Planı ve Crans Montana’da da ele alındığını dile getirerek, “Artık iki devletli çözümü konuşmamız lazım. Çünkü öbür bütün opsiyonlar denendi, bütün alternatifler tüketildi. Aynı şeyi tekrar etmenin bir anlamı yok.” diye konuştu.

Temel meselenin Rum tarafının, Türk kesiminin siyasi eşitliğini kabul etmemesi olduğunu vurgulayan Kalın, “40 yıldır meseleyi tıkayan konu bu. Eşit görmüyor kendisini, üstün görüyor.” görüşünü paylaştı.