Moskova’daki Putin-Esad görüşmesi, Lübnan’daki yakıt krizini çözmek için Suriye’nin merkezinde olduğu uluslararası projelerin gündeme gelmesi, Arap dünyasından Şam’a gönderilen sıcak mesajlar, İdlib’de yaşanan sıkışma ve Fırat’ın doğusundan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çekilme ihtimali, Afganistan sonrası dikkatlerin yeniden 10 yıllık kadim kriz alanı Suriye’ye çevrileceğinin başlıca işaretleri. İdlib’e topyekûn bir harekât olasılığından bahseden Gazeteci Musa Özuğurlu’ya göre; “ABD Suriye’den er ya da geç gidecek ve Rusya ile bir pazarlık yapılacak.”
Afganistan’dan çekilmenin yarattığı şok etkisi azalırken Orta Doğu’da Suriye merkezli gelişmeler yeniden gündemdeki ağırlığını artırıyor. Hindikuş Dağları’ndan Libya’ya kadar etkinlik alanı olan kimi terör örgütlerinin İdlib’de sıkışıp kalmış olması çözümü en zor konuların başında. Suriye’den de ABD’nin çekilmesi Fırat’ın doğusunda sil baştan yeni bir durumu beraberinde getirebilecekken Şam’ın diplomasi ve uluslararası arenadaki manevra sahası yavaş da olsa günden güne artıyor. Orta Doğu’da bütün aktörler, Arap Baharı’nda hasar alan sistemlerine format atmaya çalışırken bölgeyi yakından izleyen ve sıcak çatışma döneminde uzun yıllar Suriye’de gazetecilik yapan Musa Özuğurlu bu yoğun gündemi Dünya Postası’nda değerlendirdi.
Özuğurlu’ya göre; “İdlib’e Suriye ordusunun müdahalesi için yaklaşık üç yıldır bütün hazırlıklar tamam aslında. Türkiye ile Rusya arasındaki birtakım anlaşmalar nedeniyle şu ana kadar Suriye’nin böyle bir operasyonuna izin vermiş değil.”
İdlib ve Orta Doğu bağlamındaki siyasi süreçlerde diğer ülkelerin “Türkiye iç siyasetinde de ne olup olmayacağını görmek istediği” notunu düşen Özuğurlu, Rusya’nın Türkiye’den beklentisinin; “toprakları Suriye otoritesine terk etmesi” olduğunu söyledi.
İDLİB’DE TOPYEKÛN HAREKÂT İHTİMALİ
IŞİD ve PYD kaynaklı tehditler, Ankara’nın Suriye’deki askeri harekâtlarına zemin teşkil etti. Ankara bu noktalara yaslanarak Rusya’nın da zımni onayı ile askeri harekâtlarını icra etti. Özuğurlu bu gerekçenin artık Rusya ve Suriye nezdinde ikna edici olmaktan çıktığını düşünüyor.
İdlib’de ise çeşitli defalar yapılan ateşkes ve anlaşmaların özü “radikal örgütlerle ılımlı yapıların ayrıştırılması” tezine dayanıyor. Bu konuda bütün taraflar mutabık. Ancak bugün İdlib’de sahada “radikallerin” üstünlüğü tartışmasız bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bu gelişmeler ışığında Musa Özuğurlu, Rusya ve Suriye’nin gelecek harekât tarzına ilişkin şunları söyledi:
“Rusya, Türkiye’nin Suriye ile iş birliği halinde İdlib meselesini çözmesini istiyor. Türkiye eğer buna yanaşmazsa daha önce olduğu gibi Rusya daha da sertleşebilir. Son günlerde Halep’in kuzeyinde devam eden bombardımanlar var. Ruslar nokta atışı yapıyor ama bu aslında doğrudan Türkiye’ye bir mesaj. ‘Siz ateşkesin şartlarını yerine getirmediğiniz için biz bunu yapmak zorunda kalıyoruz.’ mesajı. İlerisi için bir olasılık olarak topyekûn bir harekâtı da göz önünde bulundurmamız gerekiyor.”
İdlib’e yönelik operasyonun yaratması muhtemel göç dalgasına ilişkin Türkiye’nin duyduğu kaygı, Rusya ve Suriye tarafından nasıl okunuyor? Özuğurlu bu soruya; “Suriye şehirleri tarafına da birtakım çıkış noktaları, koridorlar açılabilir. Daha önce de pratikte yapıldı zaten. Bu çok da geçerli bir argüman olarak görülmüyor iki devlet tarafından.” yanıtını verdi.
“ABD, SURİYE’DEN ER YA DA GEÇ GİDECEK”
10 Eylül tarihinde ABD Ordusu Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Kenneth McKenzie’nin Suriye’nin kuzeyine giderek Türkiye’nin PKK’nın uzantısı terör örgütü olarak kabul ettiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile görüştü. SDG’ye yakın basın organları bu ziyarette McKenzie’nin örgüte “Suriye’nin geleceğinde yer almaları için ABD’nin elinden geleni yapacağı” garantisini verdiğini ileri sürdü. Ziyareti yorumlayan Özuğurlu ise ABD’nin çıkış sürecinde Rusya ile pazarlıkların ön planda olacağı değerlendirmesini yaptı:
“Esad, Putin görüşmesinde öne çıkan iddialardan bir tanesi Putin’in bu meseleyi artık ABD nezdinde daha net bir biçimde konuşacağı ve ABD’ye birtakım önerilerde bulunacağı. McKenzie’nin böyle bir açıklamayı yapmış olmasının sebebi, daha önce ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi Irak’tan da muharip güçlerini çekeceğini açıklaması. Dolayısıyla Kürtlerin orada bir şekilde endişeye kapılmış olması. Daha öncesinde Trump böyle bir karar (çekilme) almıştı. Pentagon’la aralarında bir anlaşmazlık oldu. Pentagon galip geldi sonrasında Amerikan askerleri orada tutuldu. Fakat şu anda Amerikan askerlerinin Suriye’yi belli bir süre sonra terk edeceği ya da ter etmek zorunda kalacağı senaryoları dillendiriliyor.”
Türkiye’nin PKK’nın uzantısı olarak gördüğü ve terör örgütü kabul ettiği SDG’ye ABD’li komutan McKenzie’nin verdiği mesajları “rahatlatmaya dönük” olarak tanımlayan Özuğurlu, ABD’nin Suriye’deki akıbetine ilişkin şunları kaydetti:
“Açıklamalar ne olursa olsun belli bir süre sonra ABD o bölgeyi terk etmek zorunda kalacak. Bu sadece kendilerinin terk etme kararıyla ilgili bir durum değil. ABD burada ne yapmaya çalışıyor? ‘Sizlerle ilgili herhangi bir garanti almadan terk etmeyeceğiz.’ söylemi içinde. Bu bile ABD’nin aslında ABD’nin Suriye’yi terk etme olasılığının masada olduğunu gösteriyor.”
ABD, SURİYE’DEN NASIL ÇEKİLECEK?
ABD’nin aklındaki çekilme planı ve bu plandaki Fırat’ın doğusu/Suriye’nin kuzeyi denkleminin konumu hakkında Özuğurlu, olası ABD’nin çekilme takviminde yapacağı pazarlıklarda masada öne süreceği muhtemel konuları şu şekilde özetledi:
“Rusya ile bir pazarlık yapılacak. Suriye ile bir pazarlık yapılacak. Kürtlerin, bunun derecesi ne olur bilmiyorum, Şam’ın da kabul edebileceği bir şekilde bir statü kazanmaları ya da bir hak elde etmeleri sağlanacak. Rusya’dan da bir garanti alınacak. Daha sonrasında belki de Amerikan kuvvetleri çekilecekler Suriye’den.
Burada aynı zamanda şu da var: Ne olursa olsun halen Suriye’de ABD’nin varlığının olması ve bunun Kürtlerin sayesinde olması Orta Doğu bölgesi için olumlu karşılanan bir durum değil. Haklı olarak eleştirilen bir durum. Suriye halkının petrolünün sadece bir bölgede belli bir taraf tarafından çıkartılması ve üstelik Suriye’nin tarihsel düşmanlarından biri olan ABD tarafından Irak’a taşınıyor olması, Suriye tarafından kabul edilebilecek bir şey değil.”
Özuğurlu, Türkiye’nin pozisyonuna ilişkin ise şu görüşleri savundu:
“Bence Ankara’nın iki başlığı var. Suriye’de Kürtlerin herhangi bir hak elde etmemeleri. Orada elde edilecek olan bir hakkın bölgesel çapta başka birtakım gelişmelere yol açacağı endişesini taşıyor, Türkiye. Güvenlik algılamaları açısından böyle bir tanımlama yapıyor. Türkiye’nin böyle bir kaygısı var. Bir tarafta Suriye’de hâkim olduğu yerler ikincisi Suriye’den kendisine yönelik bir tehlike var. Bunlarla ilgili bir dengenin bulunması gerekiyor, Türkiye açısından. En azından Türkiye dengeli bir çözümün bulunduğuna inanması gerekiyor ki, bunların ikisine de ‘evet’ desin. ABD’nin oradaki varlığını Türkiye de onaylamıyor aslında. Çünkü ABD’nin oradaki varlığı Türkiye’nin tehlike olarak gördüğü bir oluşuma destek için zaten. Dolayısıyla Suriye yönetimiyle aynı düşünüyor.”
Öte yandan Özuğurlu, Fırat’ın doğusunda “devirmeye çalıştığı bir yönetimle tehlike olarak gördüğü oluşumun” bir araya gelme ihtimalinin Ankara açısından belirsizlik yarattığını yorumunu yaptı.
İdlib’de şu an krizin devam etmesinin bütün aktörler için bir düzeye kadar istenen bir durum olduğunu düşünen Özuğurlu, İdlib krizinin bitme olasılığına karşı başka bölgelerin denge unsuru olarak elde tutulduğunu ifade etti.
ORTA DOĞU’DA BÜTÜN YOLLAR ŞAM’DAN GEÇER
Suriye’nin 10 yıllık diplomatik yalnızlığının azalmaya başladığını değerlendiren Özuğurlu, Şam’ın bölgede göz ardı edilemeyeceğini belirtti:
“Artık Suriye ile ilgili olarak Batı’nın ajandası Esad’ı devirmek değil. Belki de Esad’ı tutarak Suriye’nin yavaş yavaş ölümünü seyretmek ya da Esad’ı başka birtakım taktiklerle zorlamak. Bir yandan da Suriye’nin dışlanmasıyla beraber Arap dünyasın fotoğrafında Suriye’nin eksik kalmasıyla beraber, kendi dünyalarında bir boşluğun doğduğunu gördüler. Suriye küçük bir ülkeydi ama Arap Birliği içinde de İslam İş Birliği Teşkilatı içinde de aktif bir ülkeydi. Çünkü Suriye aynı zamanda kendisine ihtiyaç duyulan bir ülke. Lübnan, dediğiniz zaman İsrail, dediğiniz zaman Suriye’yi göz ardı edemezler. Şam olmadan, Şam’dan geçmeden Orta Doğu’da herhangi bir politikanın uygulanabilmesi çok da mümkün görünmüyor. Tam da bu anlamda son dönemlerde Arap dünyasından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), gibi bazı ülkelerin Suriye’ye yönelik daha olumlu açıklamalar yaptığını görüyoruz. Suudi Arabistan’dan Arap Birliğine dönmesini destekliyoruz gibi bir açıklama geldi ama hala ölçülü bir tutum. Ürdün’le tekrar kapı açıldı, diplomatik ilişki başladı. Dolayısıyla Suriye daha öne çıkmaya başladı.”
SURİYE’NİN “YAKIT” DİPLOMASİSİ
İran’dan gelen yakıtı tankerlerle Lübnan’a yollayan Suriye, diğer yandan Lübnan’a Mısır’dan gaz, Ürdün’den elektrik taşıyacak büyük bir projede yer alıyor! ABD’nin de Lübnan’da Hizbullah’ın etkisini kırmak için bu projeye onay vermesi kritik önemde.
Suriye üzerinden Lübnan’a aktarılan İran yakıtı, ABD ve İsrail’in “terör örgütü” sınıflandırması içinde yer alan Hizbullah vasıtasıyla Lübnan’da dağıtılacak.
Şam, hem İran’la hem de İran etkisinden rahatsız devletlerle aynı anda ilişki kurup iş birliği yapabiliyor. Peki, bu durum ne anlama geliyor? Musa Özuğurlu’ya göre, kriz anları aynı anda yeni fırsatlara açılan bir kapı:
“ABD’nin bir Beyrut’taki konsolosunun Suriye formülünü öne sürmüş olması bizatihi Sezar yaptırımlarını uygulayan bir ülkenin konsolosu olarak bunu dile getirmiş olması kendi otoritesinin izni olmadan mümkün mü? Değil. Şunu düşünebiliriz: ABD, Suriye’ye yönelik yaptırımları hafifletmek istiyor. Bunun bir yolunun bulunması gerekiyor. Görünürde hemen geri adım atmak istemiyor. Dolayısıyla böyle bir formül bulundu. Kriz anları her zaman uluslararası ilişkilerde bir formül yaratma imkânı da veriyor usta diplomatlara. Burada da bunu görüyoruz. Lübnan heyeti o kadar yıl sonra Suriye’yi ziyaret ediyor. Ürdün’ün başkenti Amman’da toplantı yapılıyor. Aynı zamanda yaptırımlar altında olan bir ülkenin odağında olduğu bir toplantı.”
İRAN’DAN ‘GÖRÜNÜRDE UZAKLAŞMA’ MANEVRASI
Suriye’nin Batı ve Arap dünyasıyla yakınlaşması karşılığında İran’dan uzaklaşmasını öngören teklifler zaman zaman gündeme gelmiştir. Özuğurlu bu teklifin “her zaman için geçerli” olduğunu ancak Şam’ın Tahran’dan vazgeçmeyeceğini söylüyor. Buna karşın Özuğurlu’ya göre, bazı taktik adımları önümüzdeki günlerde görmemiz olası:
“Kriz öncesinde de Suriye’ye yapılan bir teklifti bu. Kriz sonrasında da geçen iki yıl içinde de Suudi Arabistan tarafından Suriye’ye yapılan bir teklif. Hatta Hmeymim Üssü’nde Suriyeli yetkililer ile İsrailli yetkililerin gizli şekilde Rusya’nın arabuluculuğunda buluştuğu gibi bir iddia var. Diğer taraftan Rusya’nın İran’ın Suriye’deki etkinliğinden rahatsız olduğunu biliyoruz. Çok da dile getirilen bir şey değil ama Suriye’nin, İran’dan yardım aldığını ama İran’ın dini anlayışı da dâhil olmak üzere bir takım anlayışlarını kendi ülkesine dayatmasına karşı olduğunu da biliyoruz. Suriye tamamen İran’a teslim olmak isteyen bir ülke değil. Diğer yandan Rusya son günlerde biraz daha İran etkisinden arındırılmış bir şekilde Suriye’nin yapılanmasını istiyor.
Esad, ilkesel olarak daha önce defalarca kendisine teklif yapılmış olmasına rağmen İran’dan vazgeçmeyeceğini açıkladı. Ancak İran’a, kendisine bir anlayış göstermesi, manevra alanı vermesi bakımından bir girişimi olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Suriye’nin İran’la ilişkilerinin zayıflamış gibi görüneceğini ama diğer yandan Arap ülkeleriyle daha güçlü bir takım görüntüler verileceğini düşünüyorum. Bunu kesinlikle aralarındaki bağ zayıflayacak anlamında söylemiyorum. Ben özde zayıflayacağını düşünmüyorum. Çünkü ‘direniş ekseni’ bu ülkeleri ayakta tutuyor kendi tanımlarınca.”
Benzer Haberler





